Yaşama Tutunmak mı, Vazgeçmek mi?
İnsan oğlu doğar, büyür ve ölür. Bu dünyamızın kaçınılmaz
bir gerçeği kabul etsek de istemesek de. Kimisi sağlıkla doğar kimisi
hastalıkla, bazısı büyürken tökezler bazısı ise dertlerden kurtaramaz kendini.
Herkesin kendine göre, kendi payına düşen bir derdi oluyor
bu hayatta. Karşıdan bakıyoruz bir çok insana ve diyoruz ki: ‘Ne kadar mutlu
bir hayatı var!’ aslında öyle değil.
Herkes kendi payına düşen acıyı yaşıyor. Er
ya da geç. Sağlık sorunları, psikolojik problemler, ailevi veya maddi sorunlar.
Herkesin payına bir şey düşüyor.
Peki bu noktada ne
yapmalı?
Dedik ya insan doğar, büyür ve ölür. Kimisi gencecikken
göçer, bazısı da yüz yaşına kadar dimdik devam eder. Hayatta önemli olan bana
kalırsa ne kadar süre yaşadığımız değil, yaşadığımız süre içinde ne kadar
insana etki edebildiğimiz, neleri gerçekleştirebildiğimizdir. Karşımıza çıkan
her zorlukta iki seçeneğimiz var: devam ya da tamam. Ya vazgeçeceğiz ya da
yaşama tutunup bir çözüm bulacağız. İşte bu noktada ayrılıyor insanlar bence. Hayatı
yaşayan ya da hayatın kenarından geçip gidenler. Aslında hiçbirinden kaçışımız
yok. Başımıza gelene razı olmak zorundayız ama zihnen kaçarak ancak kendimizi
kandırıyoruz ben savaşmıyorum diye.
Bunu yapanlar kimler?
Oysa yaşama ne kadar tutunursak o kadar iz bırakırız. O kadar
insan etkileme şansımız olur. Bu güç hepimizde var aslında. Ancak çok azımız
bunu ortaya çıkarabilenlerden oluyor. Neslican
Tay benim için bu insanlardan biri. Ben onu internette dolaşırken rastgele
bir tedx konuşmasını açmamla tanıdım. Karşımda 19-20 li yaşlarda kendi
deyimiyle bir “demir kadın” duruyordu. O gencecik, tertemiz bir genç kızdı. Ancak
hayata bakışı, savaşçı ruhu ve düşünceleriyle beni çok etkiledi. O başkasının
kötü durumuyla kendinize şükür malzemesi çıkarmayın, diyecek kadar cesurdu. Seni
görünce kendi halimize şükrediyoruz diyenlere cevaben söylemişti bunu. “Ben bir
bacaktan ibaret değilim!” diyordu ve aslında toplumumuzda hep gözardı
ettiğimiz, gördüğümüzde kafamızı çevirdiğimiz yanlarından “yürüyüp geçtiğimiz”
o insanların varlığını gözümüze sokuyordu. Onları fark etmemizi, anlamamızı
sağlıyordu.
Dahası kanserli insanlara neşesiyle ve inancıyla motivasyon kaynağı oluyordu. Otuz yaşındayım
ama ben o gencecik kızdan çok şeyler öğrendim. Ama en çok da karşısına çıkan
zorlukları gülerek karşılayıp onları kış kış edecek cesaretini takdir ettim. 3
kere yendim 4. Sefer de ben kazacağım diyordu.
O psikolog olup belki de kendi gibi kanserle savaşan
insanlara metotlarını anlatacaktı.
Ben Neslican’dan çok şey öğrendim. Henüz onu bir yıldır
tanıyorum ama bana ömür boyu yetecek dersler verdiğine inanıyorum. İşte Neslican
bunu yaptı, vazgeçmedi yaşama tutundu. İnsanlara dokundu ve kimlere ulaştığını
tahayyül edemeyeceği kişileri etkiledi. Aslında kendisi ölümü yendi, onun inancı,
azmi düşünceleri ve bize aktardığı her şey yaşamaya devam edecek,
unutulmayacak.
Öğrenmenin yaşı ve bir metodu yok. Her hadiseden dersler
çıkarabiliriz. Önemli olan öğrenmeye açık olalım, vazgeçmeyelim ve yaşama
tutunalım.
Neslican gibi kocaman bir gülümseme bırakalım hayata.
Yorumlar
Yorum Gönder